Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. Kerata
ne anlatacağımı zannettiyse!
-Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.
-Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak
ama ben o konulardan bahsetmeyeceğim. Keşke konuşabilseydik ama henüz o kadar
modern olamadım.
Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi. Oğlumla şöyle
keyif yaparak muhabbet edelim bakalım.
-Kaç dil biliyorsun oğlum sen?
-İngilizce, Fransızca, bir de Türkçe'yle üç dil oluyor.
-Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim. Dilin adı Bükçe. Kadınlar
tarafından kullanılır. Sen buna "kadın dili" de diyebilirsin.
Güldü. Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o
ortaya cıkıyor.
-Kadınların ayrı bir dili mi var?
-Tabii ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en
büyük zevkidir, ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla
mutlu olmak isteyen her erkek Bükçe'yi öğrenmeli.
-İyi de niye Bükçe?
-Çünkü kadınlar konuşurken, genellikle söyleyecekleri sözü net söylemezler.
Eğip bükerler; onun için dilin adını; Bükçe" koydum.
-"Bükçe zor bir dil mi baba?" diye sordu gülerek.
-Bana bak, çok önemli bir konu ama eğleniyor gibisin, biraz ciddiye al.
Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar
sözü bükerek bükçe konuşurlar sonra da senin sözün doğrusunu anlamanı
beklerler. Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor. Mesela Çinli bir karın
var, sen karına sürekli Fransızca "seni seviyorum" diyorsun ama karın
hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca "seni seviyorum" un onun için bir
anlamı yoktur. Ona Çince seni seviyorum dediğinde seni anlayabilir.
-Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden
bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar?
-Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır
cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından sözlerini de dolaylı söylüyorlar.
İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için
onların iletişim yetenekleri çok güçlü.
-Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani.
-Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler. Düşünsene, henüz
konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini hemen
anlıyorlar. İşin kötüsü kendileri leb demeden leblebiyi anladıkları için biz
erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun için leb deyip bekliyorlar.
Hatta bazen, leb demek zorunda kaldıkları için bile kızarlar. "Niye leb
demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor?" diye canları sıkılır.
-Biz de bazen Canan'la böyle sorunlar yaşıyoruz. "Niye
düşünmedin?" diye kızıyor bana.
-Kızarlar oğlum, kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler,
detaycıdırlar, küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendileri gibi
düşünceli olmamızı beklerler, fakat erkekler onlar gibi değil. Biz bütüne odaklıyız,
onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.
-Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?
-Var dedik ya oğlum, Bükçe'yi öğreneceksin, bunun için buradayız. Hazır
mısın?
-Hazırım baba.
-Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir. Biz erkeklerin on kelime ile
anlattığı bir konu, Bükçe'de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı
olacaksın. Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu sana
"Bugün bir elbise aldım." diye söylemez. Elbise almak için dışarı
çıktığından başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise
denediğinden, indirimlerden, yolda gördüğü tanıdıklarından, alırken yaptığı
pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.
-Hikaye dili yani.
-Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, "Hikaye anlatma,
ana fikre gel, kısa kes." demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde bittin
demektir. İster öyle de, istersen "seni sevmiyorum." de. İki durumda
da "seni sevmiyorum" demiş olacaksın.
-Ne alakası var baba "seni sevmiyorum" demekle "kısa
anlat" demenin?
-Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini
düşünürler.
-Bu önemli. Bükçe'de dinlemek sevmektir diyorsun.
-Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. Kadınlar
konuşurken bir şeyler ima etmeyi severler. Biz erkekler de imalı konuşuyoruz
diye düşünürler ve gözlerimizle onlara ne demek istediğimizi çözmeye
çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir. Bizim kastımız
söylediğimiz şeydir.
-Geçen hafta Canan bana "Bir kaç kilo daha versem gelinliğin
içinde daha iyi duracağım." dedi. Ben de "Böyle de iyisin."
dedim. Canı sıkıldı, bir kaç saat surat astı."; Neyin var?" diye
sordum. "Hiçbir şeyim yok." dedi. Sence nerede hata yaptım?
-"Böyle de iyisin" derken o "de" ekini orda
kullanmamalıydın. Canan bunu şöyle anlamıştır. "Böyle de fena sayılmazsın,
eh işte, idare edersin ama tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin."
-Peki ne demem gerekiyordu?
-Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili
ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat
bekliyorlardır. Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç unutmazlar. O
gün "Hayatım sen zaten Çok güzelsin, kilo vermeye falan bence ihtiyacın
yok." deseydin, günün zehir olmazdı. Mesela bir gün kucağına oturup
"Ağır mıyım?" derse sakın; Evet, biraz" falan deme
"Hayır" de. Yoksa bir daha kucağına oturmaz.
-Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve
her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa
yapsınlar.
-Aferin oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. Kadının, kendi anne
babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul etmez.
Bunu kendine hakaret olarak alır.
-Ve asla unutmazlar, değil mi?
-Aynen öyle. Yıllar önce annene, annesi için "Biraz cimri."
demiştim. Hala "Sen benim annemi sevmezsin." der ve annesi bize bir
şey aldığında gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar.
-Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.
-Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları anlayacaksın
ama "Sen şunu mu demek istiyorsun?" diye asla yüzüne vurmayacaksın.
-Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin. Buna şöyle de
diyebiliriz. O beni iğnelediğinde "Niye bana iğne batırıyorsun?" Diye
sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.
-Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı.
"Akşama tok mu geleceksin?" diye sordu. Beni biliyorsun akşam
yemeklerinde hep evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber
veririm. Tabi ben hemen anladım annenin ne demek istediğini. "Tok gel,
yemekle uğraşmak istemiyorum" demek istiyor. Anladım ama tabi "Ne
demek istiyorsun?" demedim.
-Dün çok yorulmuştu baba, düğün alışverişine çıkmıştık.
-Bunun pek çok sebebi olabilir. Yorulmuş olabilir, bir kabul gününden
tok gelmiş olabilir, bin beş yüzüncü diyetine başlamış ve o gün yemekle
uğraşmak istemiyor olabilir. Ama bunu biz erkekler gibi kısa yoldan "Canım
benim karnım tok, sen de dışarıda bir şeyler ye, ya da yorgunum, gelirken bir
seyler getir yiyelim." demez. Sanki böyle derse, iyi ev kadını rütbesi
tozlanacak, mevki kaybedecek. İlla Bükçe anlatacak, asık bir yüzle
karşılaşmamak için senin de anlaman gerekiyor. "Hayır, evde yiyeceğim ama
istersen hazır bir şeyler alıp geleyim, ne dersin?" dedim. "Tamam."
dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası döner yaptırdım.
Onun dönerini de porsiyon yaptırdım. Bunu düşündüğüm için ayrıca sevindi. O da
diyette, düğünde daha zayıf görünme derdinde bu sıralar.
-Bu Bükçe'de kısa konuşma yok mu baba?
-Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da
kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın,
soruyorsun, "Neyin var?" diye. "Hiçbir şeyim yok." diyorsa,
aman bir şeyi yokmuş diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan
yakınarak, ağlamaya başlar.
-Bükçe'de "Hiçbir şey yok." demek "; Çok şey var,
benimle ilgilen." demek oluyor, o zaman.
-Evet. Biz erkekler "Bir şey yok." Diyorsak, ya gerçekten bir
şey yoktur, sadece başımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir sey vardır ama;
"Şu anda konuşacak bir şey yok." diyoruzdur. Her ikisinde de konuşmak
istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için "Bana
değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım." demek istiyordur. Çok nadiren gerçekten
anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp bunaltmayacaksın
tabi.
-Bir arkadaşım da "Kadınların 'Peki.' demesi tehlikelidir"
demişti.
-Doğru. Bir kadının ağzından çıkan kuru bir 'peki', 'olur', 'tamam' her
zaman tehlikelidir. Bu Bükçe'de "Şimdi tamam diyorum ama acısını daha
sonra çıkaracağım." demektir. Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser.
Fakat pekinin yanında "Peki canım, olur hayatım" gibi bir hoşluk
ekliyorsa korkmaya gerek yok.
-Zor bir dil baba.
-Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi. İlk başlarda biraz
çalışacaksın, pratik yapacaksın, bazen hatalar yapacaksın, dikkat edeceksin
sonra otomatiğe bağlanırsın. Kolay yanı şu; senin bükçe konuşman gerekmiyor.
Dili anlaman yeterli.
-Anlamak da pek kolay değil ama.
-Korkma, o kadar zor değil. En önemli kuralları ben sana öğretiyorum
zaten. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca,
düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar ve konuşurken suçlayarak
konuşurlar; fakat suçladıklarının farkında olmazlar. Sitem ediyoruz zannederler.
-Nasıl yani?
-Mesela, karın sana "Ne zamandır dışarı çıkmadık." derse bunu
suçlama olarak üstüne alma, canı seninle gezmek istiyordur, bunu sen düşünüp
teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir.
"Daha geçenlerde gezmeye gittik." gibi bir savunmaya girme.
"Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz."
de, konu kapanır. Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.
-Küçük ama önemli detaylar.
-Aynen öyle. Mesela karın "Üşüdüm." diyorsa, "Üstünü
kalın giy." demeni ya da kombiyi açmanı değil, ona sarılmanı istiyordur.
-Keşke okullarda öğretselerdi biz erkeklere Bükçe'yi. Ne kadar erken
başlasak o kadar çabuk kavrayabilirdik belki.
-Haklısın, aslında ben de sana öğretmek için geç kaldım. Neyse zararın
neresinden dönülse kardır.
-Not mu alsaydım... Epeyce detayı varmış dilin.
-Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. Keşke ben de not alıp gelseydim.
Umarım sana eksik öğretmem. Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettiği
sözcük "Fark etmez." dir. "Fark etmez"i kadınlar "Hiç
umurumda değil, ne yaparsan yap." diye anlarlar.
-En değerli sözcük nedir?
-Sen bil bakalım.
-"Seni seviyorum." herhalde.
-Evet, kadınlar "Seni seviyorum." sözünü sık sık duymak
isterler. Biz erkekler "; Söylemiştim, zaten biliyor." diye bu konuda
gaflete düşmemeliyiz.
-Bükçe sadece konuşma dili midir baba? Bunun bir de davranış dili var
gibi geliyor bana.
-Zekan kesinlikle bana çekmiş. Ben de tam ona geliyordum. Davranışlar
da çok önemli tabii. Kadınlar küçük şeylere önem verirler. Akşam ona sarıl,
televizyon izliyorsan sarılarak izle. Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek için
kısacık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. O yemek hazırlarken ona
yardım et, salata yap, çay demle.
-Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.
-Gözünde büyütme. Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar
zaman alacak, zor ve masraflı şeyler değil. Sen bu küçük şeylere dikkat et,
zaten karın sana paşa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük şeylere
dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. Sevgiyle
geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki? Kadınlar çok vericidir ama eğer sen
hep alıp hiç vermezsen, bir gün birden patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük
büyük verirler.
-Tamam baba, bunlara dikkat edeceğim.
Garson yemek tabaklarını kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı.
Belli ki nişanlısı arıyor, konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya
başladı. Az sonra geldi.
-Baba çok teşekkür ederim. Bükçe'yi anlamaya başladım. Canan aradı.
"Salonun perdeleri ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi
baksak?" dedi. Tam "Fark etmez, sen seç." diyecektim ki bunu
senin söylediğin gibi "Ev de perde de umurumda değil." gibi
anlayacağı aklıma geldi. "Tabii canım, istersen birlikte bakabiliriz ama
ben senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen." dedim, çok mutlu oldu.
Kendi seçecek.
-O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını
onaylatmak isterler. Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak isteyecektir.
Biz erkekler onların ne demek istediklerini anlarsak, işlerden kolay sıyırırız.
-Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Bana
Bükçe'yi öğretmeseydin halimi düşünmek bile istemiyorum.
Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. Bunları deneye
yanıla öğrenmem yıllarımı aldı. Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle güle
kullan, isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın. Kullansınlar ki
yüzleri gülsün.
Sema
Maraşlı'nın Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz kitabından...
0 yorum:
Yorum Gönder