Kitap, Christine Lucas adında, 47 yaşında, amnezi hastası bir kadının hayatını anlatıyor. Kadın 29 yaşlarında bir kaza geçirmiş. Gece uykuya dalıp sabah uyandığı her gün sadece 20’li yaşlarında yaşadıklarını hatırlıyor, kazadan sonraki yaşamından hiçbir şey hatırlamıyor.
Kitap, kadının bir sabah uyanması ile başlar. Kendine yabancı gelen evinin yatak odasında, yine kendine yabancı olarak gördüğü eşinin yatağında bir şok ile uyanır. Daha sonra banyodaki aynada 47 yaşındaki halini görünce ikinci şokunu yaşar. Olanlara bir anlam veremezken duvardaki resimleri görür. Resimlerin altında isimler vardır, kendinin, yataktaki adamın. Altında da eşi olduğu yazmaktadır.
Eşi uyandıktan sonra, her sabah olduğu gibi onu sakinleştirir ve başından geçenleri ona kısaca anlatır. Ne yapacağını ve kendine nasıl ulaşacağını tarif ettikten sonra onu evde tek başına bırakıp işe gider. Eşyaları tanıtan ve yapacaklarını belirten etiketlerin olduğu evini inceleyen Christine kendini bu olanlara alıştırmaya çalışır. Bir müddet sonra kendisini doktoru olarak tanıtan Dr. Nash’ten telefon gelir. Eşine haber vermemesini ve kendisiyle görüşmek istediğini söyler. Christine tereddütte kalsa da Dr. Nash ile görüşür. Dr. Nash, Christine’in yazdığı ve okuması için kendine verdiği günlüğü Christine’e geri verir. Christine’in, tuttuğu günlüğü tekrardan okumaya başlaması ile tüm merak edilen sorular cevaplanacaktır.
Yazarın tümüyle hayal ürünü olarak yazdığı roman, 373 sayfa. Gerilim sevenlerin hoşlanacağı bir kitap ve sürükleyici olduğundan çok çabuk bitiyor. Yeni gizemler ortaya çıktıkça merak uyandırıyor. Sürprizlerle dolu bir hikaye çıkıyor karşımıza. Christine günlüğüne, Dr.Nash’in tabiriyle aklına gelen her şeyi yazmasını tavsiye ettiğinden bütün ayrıntıları, betimlemeleri, tasvirleri her şeyi olduğu gibi yazıyor. Bu günlüğü sakladığı ve sadece kendinin okuduğunu bildiği için(eşinden gizliyor) aklından geçenlere kadar her şeyini yazıyor. Bunun filmi çekilmeli diye düşünüyor insan, küçük bir web araştırması sonucu filminin çekileceğini öğreniyorum. Christine rolünü Nicole Kidman canlandıracakmış, tam isabet. Kitaptaki role ondan başkası olamazdı zaten. Filmini de izlemek isterim doğrusu.
Kitabı okuyacaklar, okumak isteyenler ya da sonunu öğrenmek istemeyenler bundan sonrasını okumasınlar.
Dr. Nash, kendisine ulaşabilmesi için, eşinden gizli, Christine’e verdiği telefon ile her sabah günlüğünü bulmasını sağlar. Christine bu telefon üzerine günlüğünü bulup, önce yazmış olduklarını okuyup sonra da okudukları doğrultusunda o gün yaşadıklarını buraya yazar. Her gün yaşamıyla ilgili yeni şeyler öğrenir. Dr. Nash ile olan görüşmelerini, kendi üzerinde yapılan MR araştırmalarını, senelerce hastanede ve bakımevinde kaldığını günlüğünden okur. Bazı konularda eşinin kendine yalan söylediğini fark eder. Eşi, çocuklarının olmadığını söyler ama Christine sonraki sayfalarda bir oğlu olduğunu okur. Eşinin kendisine kaza geçirdiği için bu halde olduğunu söylemesine rağmen, kendine bir otel odasında saldırılması ile başına aldığı darbeler sonucunda bu halde geldiğini okur. Her güne günlüğünü okuyarak başlar ve hayatı ile ilgili yeni bilgilere ve kişilere ulaşır. Kazadan önceki en iyi arkadaşını bulur, onunla görüşür ve ondan da birçok şey öğrenmiş olduğunu okur. Günlüğün sonundaki sayfalar ise yırtılmıştır. Günlüğün ilk sayfasında ise büyük harflerle “ASLA BEN’E GÜVENME” yazısını yazmış olduğunu fark eder ama ne yapacağını şaşırmış vaziyette akşam çıkacakları yolculuk için eşini bekler. Eşi ile birlikte bir otele giderler. Eşi içecek bir şeyler almaya gittiği sırada eşinin kendinden gizlediği, bavulda bulduğu günlüğünün eksik sayfalarını okur ve bir zamanlar saldırıya uğradığı otel odasında olduğunu farkeder. Chistine için bütün sorular bundan sonra cevaplanıyor. Fakat bütün gizem ortaya çıkarken kendinizi müthiş bir gerilimin içinde buluyorsunuz.
Kitabı çok beğendim. Güzel biten kitaplardan. Tavsiye ederim.
Ayşe F. Çağlar
0 yorum:
Yorum Gönder